2 Kasım 2014 Pazar

BİR METAFOR BİR HİKAYE




Bilgisayarımın şarjı %15 neler yazabilirim şu teknolojinin bana biçtiği zaman diliminde bilemiyorum ama, yine aklıma düştü bir muamma. Başladığım her cümle ayrı bir hikayeye meylediyor gönlümde. Metaforları severim, hem de çok. ‘Bisiklet’ metaforu ise yeni yetme insanların hayatlarına dair yapılan belki de en büyük metafordur. Ama buna son günlerde çok farklı bir anlam yükledim. Kendimi satırlarda yazılmış, o minicik kız çocuğu gibi hissettim.

 Uzun bir yol önümde. Ben nedense boyaları dökülmüş ama üstüm tertemiz beyaz bir bisiklete binmişim. Güneş var ama hava ayaydınlık değil. Sabah saatleri kadar serin değil içimiz ne de akşamın rengi kadar kara değil kalbimiz. Eylül’deyiz. Bu tribimde çoktur bilirsiniz.

   Sen yaşlı bir adamsın bense çocuk. Satırlardaki gibi, yine ben seleye oturuyorum senin yüzün kayboluyor. Elin beliriyor sadece selede ve benim minnacık kalbimde. Bu görüntüler geliyor şu an gözüme. Ben pedalı çeviriyor muyum? Sen beni tutuyor musun? Bilmiyorum... Sadece dostuna ihanet etmiş bir düşmanın kalbini ve bakışlarını giyinip hızlıca çeviriyorum pedalları ve yine hikayedeki kız gibi dönüp hiç arkama bakmıyorum.

 Onların hikayesinde bu oluyor. Ama bunları yazan kızın hikayesinde çevirdiği an pedalları kız düşüyor. Çünkü yaşlı olan sen seleyi tutmuyorsun. Dizleri kanıyor. Yine deniyor. Yine çeviriyor pedalı. Bu sefer sen bisikleti tutuyorsun olduğun yerde, ince ve küçük ayakları yoruluyor. Gülümsüyor sana, senin yüzün hikayede yaratılmadığı için göremiyorsun. Kaç yaşında bu kız, o hikayede bilmiyorum. Benim hikayemde sekiz yaşlarında. Bu arada bisikleti dört tekerlikli kızın.  
Sen daha hızlı gidebileyim diye arka tekerlekleri çıkartıyorsun. Dengemi kaybediyorum. Düşmemek için pedalları çeviriyorum. Dizlerim kanamıştı dedim ya sana, yine aynı yerler yara almasın diye basıyorum var gücümle pedala.

 Dörtten iki çıkarılınca iki değil de tek kalıyorum o kısa ve engebeli yolda. Sekiz yaşında kız, bacakları yetmiyor yere. Dursa sen tutmayacaksın biliyor. İşte hikayedeki gibi ardına bakmadan hızlıca gidiyor. Yol çıkmaz ve kısa. Ne freni var hayatın ne de bisikletin. Mahallenin sonunda vuruyor durmak için bir duvara. Beyaz elbisesi hala yüreği gibi akça pakça. Ses gelmiyor hiç arkasından, iyi misin? diye.


Kız büyüyor bir anda. Dizleri kanamıyor işte o anda. Yüreğini kaldırıyor yerden. Senin hikayendeki kız hala kaç yaşında? Yaşam belki de en büyük metaforu sunuyor o küçücük kıza. Düştüğümüzde, gittiğimizde, acıdığımızda büyüyoruz. Belki seslensek birimiz bir diğerimize, içimizdeki çocuk elbet bir gün dönecek geriye...