Bilgisayarımın
şarjı %15 neler yazabilirim şu teknolojinin bana biçtiği zaman diliminde
bilemiyorum ama, yine aklıma düştü bir muamma. Başladığım her cümle ayrı bir
hikayeye meylediyor gönlümde. Metaforları severim, hem de çok. ‘Bisiklet’
metaforu ise yeni yetme insanların hayatlarına dair yapılan belki de en büyük
metafordur. Ama buna son günlerde çok farklı bir anlam yükledim. Kendimi
satırlarda yazılmış, o minicik kız çocuğu gibi hissettim.
Uzun bir yol önümde. Ben nedense boyaları
dökülmüş ama üstüm tertemiz beyaz bir bisiklete binmişim. Güneş var ama hava
ayaydınlık değil. Sabah saatleri kadar serin değil içimiz ne de akşamın rengi
kadar kara değil kalbimiz. Eylül’deyiz. Bu tribimde çoktur bilirsiniz.
Sen yaşlı bir adamsın bense çocuk. Satırlardaki
gibi, yine ben seleye oturuyorum senin yüzün kayboluyor. Elin beliriyor sadece
selede ve benim minnacık kalbimde. Bu görüntüler geliyor şu an gözüme. Ben
pedalı çeviriyor muyum? Sen beni tutuyor musun? Bilmiyorum... Sadece dostuna
ihanet etmiş bir düşmanın kalbini ve bakışlarını giyinip hızlıca çeviriyorum
pedalları ve yine hikayedeki kız gibi dönüp hiç arkama bakmıyorum.
Onların hikayesinde bu oluyor. Ama bunları
yazan kızın hikayesinde çevirdiği an pedalları kız düşüyor. Çünkü yaşlı olan
sen seleyi tutmuyorsun. Dizleri kanıyor. Yine deniyor. Yine çeviriyor pedalı.
Bu sefer sen bisikleti tutuyorsun olduğun yerde, ince ve küçük ayakları
yoruluyor. Gülümsüyor sana, senin yüzün hikayede yaratılmadığı için
göremiyorsun. Kaç yaşında bu kız, o hikayede bilmiyorum. Benim hikayemde sekiz
yaşlarında. Bu arada bisikleti dört tekerlikli kızın.
Sen daha
hızlı gidebileyim diye arka tekerlekleri çıkartıyorsun. Dengemi kaybediyorum.
Düşmemek için pedalları çeviriyorum. Dizlerim kanamıştı dedim ya sana, yine
aynı yerler yara almasın diye basıyorum var gücümle pedala.
Dörtten iki çıkarılınca iki değil de tek
kalıyorum o kısa ve engebeli yolda. Sekiz yaşında kız, bacakları yetmiyor yere.
Dursa sen tutmayacaksın biliyor. İşte hikayedeki gibi ardına bakmadan hızlıca gidiyor.
Yol çıkmaz ve kısa. Ne freni var hayatın ne de bisikletin. Mahallenin sonunda
vuruyor durmak için bir duvara. Beyaz elbisesi hala yüreği gibi akça pakça. Ses
gelmiyor hiç arkasından, iyi misin? diye.
Kız
büyüyor bir anda. Dizleri kanamıyor işte o anda. Yüreğini kaldırıyor yerden.
Senin hikayendeki kız hala kaç yaşında? Yaşam belki de en büyük metaforu
sunuyor o küçücük kıza. Düştüğümüzde, gittiğimizde, acıdığımızda büyüyoruz.
Belki seslensek birimiz bir diğerimize, içimizdeki çocuk elbet bir gün dönecek
geriye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder