Ya olmasaydın, Tanrım, Ya olmasaydın! İnsanların en hakiri olduğumu düşünüp de Ruhumu oruçlarla, erdemlerle Kırbaçladığımda Bakışlarımdaki kibri aynada Yakaladığım zaman Utançtan yüzümü avuçlarımla Kime kapardım, Tanrım?
Ya olmasaydın! İnsanların en kibirlisi olduğumu düşünüp de Onurları kırılmışların önünde Yere kapandığımda Varlığım bu küçümen tanrıların ayaklarıyla Bir kenara itildiği zaman Yakınmalarımı, sitemlerimi Kime yapardım, Tanrım?
Ya olmasaydın! Harami ininde mürüvvet, Köle pazarında paye dağıtılırken ''Bir kenarda kalma'yı marifet, Ve unutulmayı marifet bilerek Beyliği sultanların katında Aramaya çıkıpta sonra Yarı yoldan dönmeyi başardığım zaman Sürurumu kime gösterip, kime Kurum satardım, Tanrım?
Ya olmasaydın! Sürurla dolup taştığım anlar Dağları, sır yüklü develer gibi, Yerinden oynatabileceğimi, Yürütebileceğimi Düşünüp coştuğum ve naralarımla Yalnızca fareleri ürkütüp, Vaşakları, dağ keçilerini... Sonunda uyuyan aslanı Uyandırdığım zaman Hercai gönlümü can tasasıyla Kimin yılkısına Katardım, Tanrım?
Ya olmasaydın, Tanrım, Ya olmasaydın! Yürüdüğüm yollar tükendiğinde Dostlar yabancıya, Sıla gurbete benzediğinde... Kırbamda su, heybemde azık Ve türkülerimde... Türkülerimde söz bittiğinde;
İnsanın kıt Gecenin yıldızsız İfritlerinse, daim peşimde (Hem uyanıkken hem de düşümde) Olduğu zaman, Kimin kapısını omuzlayarak Hoyratça açar da, kimin Aynalarını parçalayarak Canımı içeri atardım, Tanrım, Sen olmasaydın?
|
|
Cahit Koytak
|
|