Ormanlar yaratıyorum, ağaçlar dikiyorum yüreğime, nefes alabilmek için. Koca çınarların dallarına tutunup, toprağın en verimli yerinde kök salmak istiyorum.
Kendi yarattığım dünyada kul olmak istiyorum. Bir süre bu oyuna inanıp, oyalanıyorum. Prangalarda, mengenelerde daralan göğsüm biraz rahatlıyor. İnanıyor bu sahte yeşile. Ruhumun rengi tükenince yine yeni yeniden, dönüyor bozkırın en kahvesine. Güneş nasıl acı doğuyor bu yere? Bilemezsin.
Kavruluyor ciğerim, boğazım nice ismini yutkunmaktan kupkuru, ayaklarım yok adımlasın sana giden yolları.
Dünyada bir ben kalıyorum bir de bu renk. Kıvranıyorum olduğum yerde. Gafil avladı bu hayat beni. Vurulduğum yer neresi anlayamadan kaçmaya başladım. Kim vurdu? Bilmiyorum. Ama o kadar çok acıyor ki, sensin bu yaranın sahibi eminim…
Siyaha koşuyorum şimdi. Cehenneme kızılın en lanetlisine, acının en merhalesine. Ateşlerim, odunlarım senin elinde. Birinden kaçmak olsa mesele, anılar dörtnala koşuyor yanımda, içimde.
Unutmak devrim miydi? Öyle mi demişti bir yazar?
Benim ruhumun çok büyük bir darbeye ihtiyacı var…