Benim şairlerimin, yazarlarımın
adını anıyor deyyus, bir de koca ağzıyla bilirmiş gibi gülmeyi, kahkaha atıyor.
İnan tanımıyorum onu, inan tanımadım da hiç seni... Zatının yanında durmasından
çok, bu durum incitiyor beni. Bırak mısraları çirkin kadın, bırak
tümceleri...
Tomris kim sen bilemezsin, ne
der Aylak Adam’da canımm Yusuf’um anlamazsın... Bırak! Geçmişim, geleceğim
senin çirkin yüzünün coğrafyasında kaybolurken, bırak bunlar benim heybemin
hayali olsun. Bırak kelamı, laf-ı güzaf nedir bilir misin?
Sen de bilemezsin ki onun anlattıklarını
dinleyesin. Ben sağır kulaklarına bağırdığım her an sen sıçramazken yerinden
şimdi yoksun kalbinin atışını ne diye hissedeceksin?
Bırakın, salçalı makarna benim
olsun, bırakın Birsen Tezer’i ben dinleyeyim, bırakın Gülten Akın’ın kara
saçlarını ben keseyim, bırakın benim memleketim benim miladım olsun, bırakın
Şirince’yi, bırakın Kordonboyu’nu, kediler sizin olsun, Dropsye benim,
pikaplar, daktilolar, valiz dolusu kitaplar benim...
Ne diyor Sertab, “Bölüşülsün
şiirler, arkadaşlar şehirler/ Olan olsun/ Artık ne özgürüz, ne de özgür ömrümüz/ Hadi olsun!/ Alırım başımı, başım bir deli nehir/ Silerim yaşımı, siler
ismimi şehir/ Kestirir saçımı kendimi
avuturum/ Bir gülü kurutur, kurursa
unuturum”
Saçlarımı defa kez yıllarca
kestim ve seni sonsuz kere unuttum lakin, dokunmayın benim yaşam alanıma,
dokunmayın benim edeb/i/ hayatıma...
Bu defa artık Olsun!