Hepimiz cennetten kovulduk. Kimse kendi isteğiyle feragat etmedi sonsuz iyilik ve güzellikten. Şimdi ise tek gayemiz, yeniden geri dönebilmek, suratımıza kapatılan o kapılara. Ama artık o kapılarda, bizim gibi bertaraf edilen bekçiler beklemekte. Sayıları o kadar fazla ki, sizi kendi cehennemlerinde zapt edip, cenneti arındırıyorlar sözde.
Kim veriyor bu arındırma yetkisini, bu hadsizlere? Almadan vermenin, Yaradana ait bir lütuf olduğunu kimse söylemedi mi bu gafillere?
Canım acıyor böyle insanları gördükçe çevremde. Ahlak kumkumaları, namus abideleri, doğru söz bekçileri, sadakatin timsali, iyiliğin kanatsız melekleri, kuralların ilk maddesi, gıybetin süt kardeşi, kem gözün yegane enerjisi, dev aynaların daimi kırıcıları, egonun dış sesi, en ağır mahkemelerin yargıcı bu caanım insanlar.
İslam inancına göre, insanların omuzlarında Münker ve Nekir melekleri bulunmakta, ve son nefesimize kadar bu melekler amel defterimize günah ve sevaplarımızı yazmakta. Bırakın arkadaş, Allah'ın görevlendirdiği, insandan daha yüce olan melekler işini yapsın benim sevabım, günahım senin boynunun borcu olmasın.
Hadi sen de melekleri kıskandın, onlar kadar pür-i paksın. Ne diye kuş kadar aklınla, Sokrates'in kurduğu 'Ahlak Felsefe'sine bulaşırsın? Hemde 'ahlak' namzeti hamurunda yokken.
Ütopik şeyler düşünüyorum bu günlerde. Herkesin pozitif, enerji dolu, sevgiyle bakabilen gözlere sahip olduğunu hayal etmek, ne menem bir arzu.
Aaa bu arada, Karacaoğlan'ın dediği gibi;
Cehennem yerinde hiç ateş yoktur. Herkes ateşini buradan götürür.
Bırakın elinizdeki baltaları, satırları, kendi ateşinizi götüreceksiniz diye kıymayın bu insanların gönlünde yeşeren sevgi ağaçlarına, dostluk fidanlarına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder