16 Mart 2014 Pazar

ŞİİRİN EFSUNİYETİ

Tez için çalışırken, en zorlandığım şey, Necati Cumalı'nın şiirlerindeki İzmir ve çevresini tespit etmekti. Ne var bunda diyebilirsiniz? Zaten zorlandığım şey tespit aşaması değildi. Şiirleri ard arda okurken, şiire bilimsel bir yaklaşımla yaklaşmaya kalktığınız sırada, şiir önce ellerinizden tutup, sizi rahat ve güzel bir koltuğa oturtuyor. Ardından ışığı söndürüp, etraftaki mumları yakmaya başlıyor. Heyecandan ne olduğunu tahmin etmeye çalıştığınız sırada, en güzelinden bir kırmızı şarap şişesiyle yanınıza oturuyor. 

Sayfaları aniden kapattım. Romanlarına ve tiyatrolarına dönerek, okumalarımı orada yapıp, geceleri bir daha ruhum ve kalbimden büyük işlere kalkışmayacağıma söz verirken, ezberim yolumu çevirdi. Dile geldi zihnimdeki mısralar, adeta dudaklarımla sevişti. Şiir, başka bir edebi eylemle ona ihanet etmeme izin vermedi. 

İki kadehten sonra düştü elimdeki kalem, birden kapıdan Cumalı girdi. Şiir ayağa kalkıp, saygıyla eğildi. Bir kadehte Cumalı'nın eline verdi ve karşıma oturttu. 
O yazdı, ben okudum... O sustu... Ben hala onun için, yazdıkları için, şiir için, edebiyat için, burada konuşmaya çalışıyorum.   

Tabii dilim döndükçe...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder